Cumhuriyet’ten Rıfat Kırcı’nın haberine nazaran; İktidara geldiği 2002 yılından bu yana 200’ün üzerinde kamu varlığını 60 milyar dolar gelir elde ederek özelleştiren AKP’nin ekonomiyi düze çıkarma planında yeniden satış olacak. Yeni iktisat idaresinin Varlık Fonu kapsamında yer alan Türk Hava Yolları, Türk Telekom ve BOTAŞ üzere kurumların satışı için tahlil yaptığı belirtiliyor. Argümanlara nazaran Körfez ülkeleri yüklü olacak alıcılardan elde edilecek gelir 100 milyar doları bulacak.
Türkiye iktisadını “rasyonel” siyasetlerle krizden çıkarmak üzere iktisat idaresinin başına geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın birinci ziyaretinin Birleşik Arap Emirlikleri’ne olması gündemdeki en değişik gelişmelerden biri olarak yorumlanıyor. Hükümete yakın medyanın muharrirlerinden Hande Fırat’ın “Şimdi bu ziyarette 30-40 milyar dolarlık, Türkiye’nin uzun müddettir unuttuğu uzun vadeli yatırımların kapısı aralandı. Bunu başka Körfez ülkeleri de izleyecek” kelamları yeni bir tartışmanın da sebebi oldu. 100 milyar dolarlık yabancı sermaye savının da bulunduğu bu sayılara ulaşılabilmesinin tek yolunun Türkiye’nin elinde kalan son varlıklarının da satışı manasına geldiği belirtiliyor.
THY, BOTAŞ, TÜRK TELEKOM’UN SATIŞI
Şimşek’in bütçe gelirlerini arttırmak için çalışmalar yaptığını belirten Eski Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Babuşçu, Varlık Fonu’ndaki kimi şirketlerin satışının tahlil edildiğini kaydetti.
Babuşçu şunları söyledi:
“Türk Hava Yolları’nın (THY) bir kısmı, BOTAŞ, Türk Telekom üzere Varlık Fonu’nda bulunan şirketlerin bir kısmının satışı kelam konusu olabilir. Lakin ABD, Avruğa Birliği ve Japon sermayesinin bu güvensizlik ortamında bu şirketlere talip olması güç görünüyor. Bu da satışların Ortadoğu ülkelerine yapılacağını gösteriyor. İnanç çok kolay kaybediliyor ve uzun müddette güç kazanılıyor. İktisat uzun müddet bu biçimde yönetim edilmezdi. Bu nedenle yabancı sermayeyle âlâ münasebetleri olan iki isim getirildi: Hafize Gaye Erkan ve Mehmet Şimşek. Bu insanların ferdî ilgilerini kullanarak yabancı sermaye getirilmesi planlanıyor. Fakat şahsî münasebetlerle 50-60 milyar doları birkaç senede getirebilir. Lakin söylendiği üzere 6 ay içerisinde 100 milyar dolar gelmesi mümkün değil.”
100 milyar dolar argümanının temelsiz olduğunu söyleyen iktisat müellifi Uğur Gürses ise “Nereye, ne vakit, hangi alana gelecek. Birisinin somut bir şey söylemesi lazım. Türkiye bu yoldan daha evvel geçti. 2000’li yılların ortalarında Türkiye’nin AB ile müzakere tarihi aldığı sırada başladı. 2006’dan sonra rekor kırıldı ve 85-90 milyar dolar ülkeye girdi. Bu para girişinin nedeni Türkiye’nin Avrupa Birliği standartları içerisinde hukuk içerisinde girmesiydi” tabirlerini kullandı.
‘GEÇİCİ YOLLAR DEVA OLAMIYOR’
Türk Teşebbüs ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Lideri Süleyman Sönmez ise ekonomik ve mali istikrarın en büyük düşmanının belirsizlik olduğunu söz etti. Üretim için direkt sermaye ile yatırımın gerekli olduğuna değinen Sönmez, şu tabirleri kullandı:
“Yatırım mali istikrar ve öngörülebilirlik arıyor. İktisadın değişmez kuralı dışında süreksiz yollar arandığında, maalesef orta ve uzun vadede kalıcı bir devamlılıktan da vazgeçmiş oluyoruz. Artık iktisadımızı sağlam kılmak için inançlı patikalara muhtaçlığımız var. İkinci yüzyılın kalkınma reçetesi can suyu değil kaynağın daima canlı kalmasını sağlayacak sürdürülebilir. Liyakatle yönetilen kurumlarımızın, bağımsızlığı, şeffaflığı ve hesap verir yaklaşımı, üretim ve yatırım atmosferinin bağışıklığını güçlendirecektir.”
