Futbol denen oyunu “güzel oyun” diye adlandırmamızın nedeni, “gününde ve yerinde” her kadronun, denk geldiğinde, karşısındakinin gücü ne olursa olsun, rakibini sözün tam manasıyla “evire çevire yenebileceği” ve alana çıktığına pişman edebileceği günleri olabilmesidir.
Avrupa Kupaları tarihinin en başarılı ekibi gelmişti Manchester kentine bu gece. İstatistiği hatırlatalım da, “başarı”dan kastımız daha âlâ anlaşılsın:
Bugüne kadar Avrupa kupaları tarihinde 646 puanla, en fazla puan toplayan kadro Real Madrid. Almadığı kupa kalmamış. Üstelik de bu dönem kendi ülkesinde ne varsa toplamak üzere. Carlo Ancelotti’nin kadrosu bu türlü bir sicille geldi rövanşa.
Dünya markası olmuş. Dünyanın neredeyse ne kadar “marka oyuncusu” varsa, yolu bu kulüpten geçmiş. Santiago Bernabeu Stadyumu, dünyanın en korkulan arenalarından biri olarak tescillenmiş…
Ama gelin görün ki, bu gece Manchester’ın Etihad Stadyumu’nda, en azından birinci yarıda, tahminen de futbol tarihinin (iddia ile söylüyorum) en “tek kale maçı”na şahit olduk. Manchester City, birinci yarı Real’e top göstermedi… Bakın “adeta göstermedi” demiyorum. Sahiden göstermedi. Biri oynadı, öteki izledi alandaki iki grubun.
Kronometre 33’ncü dakikayı gösterdiğinde Benzema birinci defa topla buluşuyor ve kalecinin suratına yetişemediği için topa vuramıyordu. O dakikaya kadar yalnızca Erling Haaland’ın Real kelesinde üç şutu var. İkisi, baş ile ve neredeyse 1-2 metreden. Real kalecisi âlâ yer tutmasa, maç oralarda kopuyordu esasen.
Ama herkesin gözleri Haaland ve De Bruyne’nin üzerinde iken, alana çıkan Bernardo Silva, tahminen de İstanbul’a uçak biletlerini erkenden 23’ncü dakikada aldı. Aslında o dakikaya kadar daima Real kelesini ablukaya alan City’nin birinci golü Bernardo’nun füze üzere köşeyi bulan şutundan geldi. 1-0
Gol sonrasında da maç adeta idmana dönüyordu. O denli bir afalladı ki Real grubu, City’li oyuncuların ayaklarından kaçırdıkları topları bile alamıyor yalnızca paslaşmalarını izliyorlardı.
Haydi bunu da sayı ile anlatalım:
Dakika 31… Manchester Ciy’nin pas sayısı 237, Real’in 45 (yazı ile kırkbeş)
Ben hayatımda çok maç izledim, Avrupa Kupaları’nda da onca maç izledim. Beşiktaş’ın Anfield Road’da Liverpool’a 8-0 yenildiği, Elland Road’da Leeds United’a 6-0 yenildiği maçlar dahil, (skoru saymazsak) oyun onlamında bu kadar sürklase olduğu bir maç az hatırlıyorum. City’li oyuncular, bir yere pas attıklarında, orada kesinlikle son derece rahat ve bomboş konumda bir arkadaşlarını görüyorlar, Real ile “Nasıl beceriyorlar bunu?” gibilerden adeta hayran hayran (tabii ki çaresizce) izliyordu.
İlk yarının son kelamını 37’de yeniden Bernardo Silva, defanstan dönen topa vurduğu akıllı baş şutu ile söyledi. Durumu 2-0 yapan bu gol, artık City’ye İstanbul’un kapılarını gerisine kadar açıyordu.
Önceki gece İnter – Milan maçından sonra toplumsal medyada yaptığım yorum doğrulanıyordu:
10 Haziran’da İstanbul’da bizim iki evladımızı, Hakan Çalhanoğlu (City kaptanı) ve İlkay Gündoğan’ (Inter)’ı karşı karşıya izleme talihimiz, birinci yarının bitiş düdüğü ile birlikte artık gerçek oluyordu.
İkinci yarının ortalarına kadar biraz çaresiz toplarla Real kalesine gelmeye çalışan Real Madrid, bir türlü kaleye yaklaşamadı. Yaklaştırılmadılar bile. Nerede kaldı Benzema yahut Vini Jr ile topu buluşturmak.
Ve dakika 76’da, Real defansının bir türlü olağan yolla durduramadığı Grealish’in (kim bilir kaçıncı kez) indirilmesiyle kazanılan De Bruyne’nin ayağından hür vuruştan gelen topa Manuel Akanji’nin başı ile İstanbul uçağında koltuklarına yerleşmişti bile. 3-0
Göğüs reklamı sponsoru Emirates olan Real, Rakip havayolu şirketi Etihad’ın resmen “altında” ezildi bu golle.
Tarihe geçecek bu maçın hikayesi, Manchester kentinin “Mavi kanadında” kuşaklar uzunluğu anlatılacaktır.
City’de son dakikalarda Haaland’ın yerine oyuna giren Alvarez’in, biraz da “ortada sıçan” haline gelmiş oyuna ikram ettiği sürpriz 4’ncü gol, pastanın üzerine çileği nazikçe “hop” diye yerleştiriyordu. 4-0
Real, Etihad Stadyumu’na gömüldü bu dakikada.
Bir kadro öteki bir kadrosu, hem de bu ayarda bir kadrosu, böylesine “geldiğine pişman ederek, hattâ anasından doğduğuna pişman ederek yenebiliyorsa” futbol, tartışmasız “güzel oyundur”.
Nokta…